Filmin hikayesi, Britanya ordusuna hizmet eden Lex Walker isimli bir adam etrafında dönmekte. Kendisine kızının öldüğü bildiriliyor ve bu haberle sarsılan Walker, kızını son bir kez görmek için Los Angeles'a geliyor. Ancak burada beklenmedik bir durumla karşılaşıyor; ceset kızına ait değil. Bu durum üzerine Walker, kızının başına ne geldiğini anlamak adına kendi içinde bir soruşturma başlatıyor.
Filmin bu noktasından sonra yüksek tempolu bir gerilim başlıyor. Walker'ın hayatta kalmak için zekasını ve askeri yeteneklerini kullanırken aynı zamanda kızının izini sürmesini izliyoruz. Kızının ölümünün arkasındaki gerçekleri ortaya çıkarmak için her türlü engelle başa çıkmak zorunda kalıyor. Los Angeles’ın karanlık ve tehlikeli dünyasında abartısız, gerçekçi bir biçimde sunulan bu hikaye, Walker'ın gerçekle yüzleşmesi ve adaleti sağlama mücadelesini bizlere etkileyici bir biçimde aktarıyor.
Walker’ın inatçı ve kararlı karakteri, izleyiciyi film boyunca olduğu gibi sonunda da şaşırtmayı başarıyor. Beklenmedik dönemeçler, aksiyon sahnelerinin stresli ve yoğun atmosferi ile birleşince seyirciyi ekrana kilitleyen bir hikaye ortaya çıkıyor. Her ne kadar kızının kaybının acısı altında kalsa da, Walker'ın gösterdiği mücadele ve kararlılık hikayenin dinamiklerinin önemli bir kısmını oluşturuyor.
Sonuç olarak, bu film, sevdikleri için her şeyi göze alabilecek bir adamın hikayesini, gerilim dolu bir atmosfer içinde başarılı bir şekilde anlatıyor. Kızının ölümünün gizemini çözme yolunda karşılaştığı zorluklar ve bu süreçte gösterdiği kararlılık, izleyicileri filme bağlıyor ve duygusal bir yolculuğa çıkarıyor. Gerek hikayesi, gerekse anlatım biçimiyle izleyicinin ilgisini sürdüren bu film, gerilim seven seyircilere hitap eden bir yapıt olmuştur.
